pencerenin önünde
sevimli bir yavru kuş
cama yanaşmış iyice
belli ki çok üşümüş
siyah çizgileri var
şal gibi örtülmüş
acılı bakışları
canım yuvasız kalmış 

kelebek olsam
varsa bir günlük ömrüm
yazılmış zaten alnıma ölüm
kuşlar gibi uçardım özgürce
balık olurdum denizin dibinde
sevdiğimi söylerdim
yüreği sağır sevdiğime
lakin kelebeğin ömrü de
bir gün değilmiş hani
inandırılan diğer yalanlar gibi

yorgun yüreğinde acı sızı
karardı birden dünyası
sendeleyip yere düştü
artık derin bir sessizlik vardı
kadının kapandı gözleri
güzel bir rüyaya daldı
rüyasında melekler vardı
melekler yoldaş oldular kadına
vardılar birlikte yarin huzuruna
lakin adam görmüyordu onu
elindeki işle meşguldü
gözleri yaşlı
eski bir ocakta mum eritiyordu

Tanrım!..
bu ne güzel bir ayna 
güzel olan asıl içindeki yansıma
Mecnun'u gördüm sandım
biçare gönlümden bakınca
ayna dile gelse de konuşsa
sendeki güzelliği anlatsa
inanırdın o zaman bana
sevmem için bin sebep olduğuna..

Gözlerin diyorum
Olimpos'un şiir yeşili
Akdeniz'in tatlı mavisi.
Gözlerin diyorum
Prangaların paslı rengi..

uzak bir yerlerde
çok güzel bir ülkede
aşk nehrinin kıyısında
yalnız bir kral yaşarmış
kralın taştanmış sarayı
duvarlarında mum altlıkları
örülmüş balıkçı ağları
herbirini kendi yaptığı
güneş batıp karanlık çöktüğünde
mum altlıkları mumlarla buluştuğunda
aydınlanırmış tüm ülke
rengarenk mum ışıklarının altında

bugün pazar
ve ben senden sonra
pazarları sevmez oldum
serçelere özeniyorum bugünlerde
minik bir serçe var yüreğimde
her sabah gelip pencerene konan
tatlı yüzüne seyre dalan
sonra rüzgara karışıp kaybolan
ah!!..ne yazsam nafile
ne yazsam boş
bir serçeyim en nihayetinde.